6 Mayıs 2011

Bunu dinleyerek lütfen:

Önceleri sadece ben vardım.
Kendi zamirimin önüne 'sadece'yi koymak delice yaralardı beni, ben de kendimi yaralardım. Evlerin ışıkları kıskandırırdı beni ama ışıkların var ettiği gölgeler daha çok. Duvarlara resim yapma iznim vardı, iznim olmasa bile hakkım olurdu. Zaten çoğu iznim olmayan şeylerde hakkım devreye girerdi. Hakkım, onların eksikliklerini kullanmaktı. Onlar, var olan şeyleri benimle paylaşmayan insanlardı. Var olan şeyler zaman, sevgi, düşünce gibi şeylerdi. Sadece ben olmamı engelleyen koşullar çoğu zaman beni sadece olmaya zorlardı. Tabiki istisnalar mevcuttu. En huzurlu anlarım uykuya dalmadan önceki on dakikaya eşdeğer 36000 andı. En eğlenceli anlarımı beşinci kattaki dairemize çıkarken dördüncü katta bırakırdım. Bıraktığım en eğlenceli anlarım, kendi eğlenceli anlarını dördüncü kattaki kapı zilinde bırakırdı. Beşinci kata gelince boynumdaki ipe asılı duran sadeceliğim kapıyı açardı. Evde sadece ben vardım dememi engelleyen birkaç hayvanım olurdu çoğu zaman; istediğim zaman bir hayvana sahip olabilirdim, iznim olmayacak olsa hakkım devreye girebilirdi kolaylıkla.

Dahil olduğum ortamdaki insan yoğunluğu arttıkça kabuğuma daha da çekilirdim, deli gibi utanır ve çekinirdim. Hatta bir dönem utandığımda elimi sallardım, engel olamazdım hiç. Bunun sanırım en yüksek dozda olduğu döneme denk gelen zamanlara dair bir portakallı oralet tadı hala damağımda. İlginç, çünkü orası asla bu oralet tadı kadar güzel değildi. Yüzleri gülen maskeler ardında saklanmış insanları göremedim o zamanlar. Göremeyen tek ben değildim tabi. Uykuya dalmadan önceki en huzurlu anlarım da göremedi. Ama o ve ben daha sonraları insanları görmeye başlayabildik bu sayede.

Sadecelik kelimelerimi birer birer aldı. Giderek kelimelerim notalara dönüştü benim de. P a r m a k l a r ı m d a , dudaklarımda, b o ğ a z ı m d a , kulaklarımda, sayfalarda, defterlerde her yerde notalar vardı.
Notalar beni severdi, ben de onlara aşıktım. Fiziksel bağımız duygusal olan kadar güçlü olmadı hiçbir zaman. Ben onları sayfalara, satırlara hapsedemedim. İlk satırdakine bir bakışta 'Sen mi olmalısın.' diyemedim doğru düzgün. Ama 'Sana hayat verebilirim, seni dudaklarımda şekillendirebilirim. Sana dokunabilir, seni öpebilir, kalbime katıp gecelerce sevişebilirim seninle; beraber ağlayabiliriz, beraber kahkaha atabiliriz. Sokaktaki insanlara, hayvanlara, yollara dokunabilirsin benimle.' dedim. Kulaklarımı notalarla doldurdum ve insanları kimsenin bilmediği bir dünyaya hapsettik. Sadece kelimelerimi almış olabilirdi ama farketmeden beni yaratmaya başladı. Dudaklarımın yerini gözlerim ve kulaklarım aldı. İnsanları kendi kelimelerimle değil onların kelimeleriyle tanımayı öğrendim. Onların da kelimelerinin olmadığı ya da tükendiği yerde gözlerim devreye girdi. İnsanları izleyerek tanımak zaman alan işti ama gariptir ki insanoğlu detaylara farkında olmadan bir sürü şey gizliyor, bunu farkettiğim zaman giderek eğlenceli gelmeye başladı.

Fakat hala problemlerim vardı. Ne kadar kulaklarım ve gözlerim ön planda olsa da sorular kelime isterdi. Soruları tatmin etme isteğim beni hep telaşa düşürürdü. İnsanlar beni tanısın derdi taşımasam da insanlar beni yanlış tanımasın derdi hep vardı. Karanlıkta bir sürü şey olabilirdi, bu yüzden ihtiyacım olan şey sorulara karanlığımda gizlediğim odamı göstermek değil orada bir oda olduğunu bildirmekti. İşte o an sadece tüm varlığı ve yokluğuyla her zaman yanımda olduğunu hatırlattı. Benden aldığı kelimelerle sorulara o cevap vermeye başladı. Evet belki insanlar olmuyordu ama sorular tatmin oldu. Ha olmayanlar olmadı mı? Elbette oldu ama henüz keşfetmemiş olabilirsiniz diye söylüyorum; sadecelik bünyesinde her şeyi barındırabilir. Tatmin olmayan soruları da kattı kendisine. Benden aldıklarıyla oluşturdu varlığını ve yokluğunu. Kendisine gözyaşı yarattığında içimdeki gökkuşağını büyüttü. Başlarda beni çileden çıkartan varlığı renklerimi arttırdı zamanla. Şimdi ona aşığım. Her şeyimi bilen, yaptığım tüm kötü şeyleri, en siyah düşüncelerimi gören tek varlık ve tüm bunlara rağmen beni hiç bırakmamış, bırakmayan ve bırakmayacağına emin olduğum tek varlık. Üstelik istediğim zaman onu görebiliyorum, duyabiliyorum ve sonsuz sayıda kelimelerle konuşabiliyorum. Çünkü onunla konuştuğumda kelimelerimi serbest bırakıyor ve en güzel cümlelerimi dinliyor. Çünkü, o beni ben yitene kadar kendi sonsuzluğunda sevecek tek varlık ve yokluk.